Araştırma ve Yorum

ÖTEDE İLK HESABINI VERECEĞİMİZ İBADET; NAMAZ

Namaz, kuvveti namütenahi olan bir varlığa teslim olma, Ona dayanma, işlerin hallini Ondan bekleme demektir. Efendimiz(aleyhissalatu vesselam) ciddi bir mesele karşısında daralıp bir sıkıntıya maruz kaldığı ve bir tereddüde düştüğü zaman namaza kalkar, Rabbisinin karşısında el pençe divan durur ve böylece kalbini itminan ve huzura kavuştururdu.

Çünkü bunu Cenab-ı Hak istiyordu. Nitekim, "Ey iman edenler! Sabır ve namaz ile Allah'tan yardım isteyin. Çünkü Allah muhakkak sabredenlerle beraberdir"”(Bakara, 2/153) ayeti bunu emretmektedir. Bu ayet şu manaya gelmektedir: "Ey Allah'a inandık diyenler! Herhangi bir zorlukla karşı karşıya kalıp iç çöküntüye maruz kaldığınız an, dünyevi müşkülleriniz üst üste yığılıp çözüm beklediği zaman, içinizdeki arıza ve sıkıntıları atmak ve ferahlamak üzere namaza durun ve dua etmek üzere Rabbin huzuruna gelin. Zira namaz, acz ve fakr içinde bocalayan insanın, güç ve kuvvet sahibi olan Zat karşısında kemerbeste-i ubudiyet içinde durarak aczini, fakrını ifade etmesi demektir.”

İşte bu manada namaz, insanın Allah'la mükâleme etme (karşılıklı konuşma) makamına yükseldiği muallâ bir mevkidir ki insan, onda Rabbisiyle konuşma imkânına sahip olur. Yaptığı hareket, okuduğu Kur'an ayetleri ve dualarla, Cenab-ı Hak'la kalbî irtibata geçer ve konuşur; kâh mütekellim olur; kâh muhatap olur.

Bir kudsî hadis bu hakikati şöyle ifade etmektedir: Hadisi Ebu Hureyre rivayet ediyor: "Ben Rasulullah'ın şöyle söylediğini işittim: "Allah buyurdu ki: "Ben kıraati kulumla kendi aramda iki kısma böldüm; yarısı bana ait, yarısı da ona. Kuluma istediği verilmiştir. Kul: Elhamdülillahi rabbil-âlemin; hamd, âlemlerin Rabbine aittir”deyince Aziz ve Celil olan Allah "Kulum bana hamd etti" der. Errahmanirrahim” deyince Allah, "Kulum bana senada bulundu"”der. "Maliki yevmi’d-din; ahiretin sahibi" deyince Allah, "Kulum beni tebcil ve taziz etti"der. "İyyake nabudu ve iyyake nestein; yalnız sana ibadet eder ve yalnız senden yardım isteriz" deyince Allah, "Bu benimle kulum arasında bir taahhüttür. Kuluma istediğimi veririm" der. "İhdinas-sıratal-müstakim. sıratal-lezine en'amte aleyhim gayril-mağdubi aleyhim vela'd-dallin; Bizi doğru yola sevket, o yol ki kendilerine nimet verdiğin kimselerin yoludur, gazaba uğrayanların ve dalalete düşenlerin yolu değil"”dediği zaman, Allah: "Bu da kulumundur, kuluma istediği verilmiştir"” buyurur. (Ebu Davud, Salat 132; Tirmizi, Tefsir 2; Nesei, İftitah 23; İbni Mace, Edeb 52)

Günde beş vakit kılmakla mükellef olduğumuz namaz, müminin ötede Rabbine hesabını vereceği ilk ibadettir. Kul, ahirete daha adımını atar atmaz, onun hesabıyla yüz yüze gelecektir. Nitekim Allah Rasulü(sallallahu aleyhi ve selem): "Kıyamet günü, kişi amelleri arasında önce namazın hesabını verecek. Bu hesap güzel olursa, kurtuluşa erdi demektir. Bu hesap bozuk olursa, hüsrana düştü demektir." (Tirmizi, Salat 305; Nesei, Salat 9) buyurarak, bu hakikati açık bir şekilde dile getirmiştir.

O halde mümin, günlük beş vakit namazını aksatmadan kılmalı ve her fırsatta Rabbiyle irtibatını kuvvetlendirme yollarını aramalıdır. Çünkü onun burada eda edeceği her namaz, ötede rezil ve rüsvay olacağı bir günde karşısına çıkacak ve onun imdadına koşacaktır.

 

0 Yorumlar

Yorum yapın

Yorum yapmak için giriş yapın.