Hatıralarla

HATIRALAR VE ÖLÇÜLER-23

ÖLDÜKTEN SONRA DİRİLME

Necmi İlgen bey anlatıyor: "Üniversiteli gençlerle sohbet ediyorduk. İçlerinden bir genç dedi ki; "Ben öldükten sonra dirilmeye inanmıyorum." "Neden inanmıyorsun kardeşim? dedim. Dedi ki; "Ben öldükten sonra zaten toprağa gireceğim. Benim atomlarım, nötron ve protonlarım, elektron ve moleküllerim dağılıp, toprağın nötron, proton ve elektronlarına karışacak. Ben artık toprakla bütünleşmişim. Zamanla benim atomlarımdan meydana gelen topraktan otlar çıkacak, o otu bir inek yiyecek, geçeçek. Ben inekleşecem. Koyun yiyecek, koyunlaşacam. Değişik şeyler olucam. Tekrar ben nasıl insan olucam.? "Doğru Şinasi" dedim. "Söylediklerinin hepsi doğru Şinasiciğim." Ve devam ettim: "Sen kaç yaşındasın?" "Yirmi beş yaşındayım" dedi. Dedim ki; "Yirmi altı sene evvel sen neredeydin?" "Yoktum" dedi. "Vardın Şinasiciğim" dedim. "Vardın da varlığından haberin yoktu." Merakla "Nasıl" diye sordu. Dedim ki:"Sen bir Ispanaktın. Sen bir keçiydin, bir koyundun. Baban olacak adam ıspanak yemeğini yedi. Keçinin kızarmasını, koyunun köftesini, ineğin pirzolasını yedi. Babanın damarlarında sperm oldun. Sonra annene intikal ettin. Annen hoşaf içti. Börek, köfte yedi. Kayseri'den gelen pastırmayı, Almanya'dan gelen çikolatayı, Simav'dan gelen fasulyeyi yedi. Annenin karnında güzel bir Şinasileştin. Haberin oldu mu Şinasileşirken?' 'Haberim olmadı' dedi. 'Şinasiciğim, senin atomların, nötron ve protonların değişik yerlerdeydi. Hepsi geldi bir araya, Şinasi oldun. Gene Cenab-ı Allah dağıtır onları. Günü geldiği zaman yine toplar, güzel bir Şinasi olarak yapar, cennetine koyar.' dedim. 'Gerçekten' dedi. 'Bu yanıtınız bana bir kanıt verdi.'

ÜSTAD KADAR BESLENME

Mehmed Kırkıncı Hocaefendi, Zübeyir Gündüzalp'ten dinlediği şu hatırayı bize anlattı: 'Üstad bir zaman Zübeyir abiyi Urfa'ya bir müddet kalması için göndermiş. Urfa'da Abdullah Yeğin abi var o zaman. Orada bunlar demişler ki: 'Biz hakikaten Üstad gibi yesek, alışsak ne olur? Elbette iyi olur canım' demişler. Ve başlamışlar bir tas çorbayı tâlime. Bir müddet sonra baktım diyor Zübeyir ağabey dayanamıyorum. Gizlice bir lokantaya gidip karnımı doyurmaya başladım. Eve geldiğimde görüyorum ki Abdullah abi hiç aldırmıyor, hayret ediyorum. Maşallah diyorum. Nefsine ne kadar hakim. Meğer o da benden habersiz gidip yiyor ve kendi kendine diyormuş: 'Bu Zübeyir abi maşallah yahu, nasıl dayanıyor?'

İLACI KULLANMAK

Mehmed Kırkıncı hocamız, Mesnevi'den bir bahsi okurken şu hatırasını anlattı: 'Geçen sene İstanbul'a geldiğimde oradaki hanımlar demişler ki; 'Kırkıncı hocam bize bir ders okusa' Bir evde toplanmışlar. Bir arkadaşla beraber gittik. Kalabalık bir cemaat vardı. Dersi okuduk. Sonra çaylar geldi ve sualler başladı. Bir kız parmak kaldırdı: 'Hocam, Üstad 'Tesadüf, şirk ve tabiattan teşekkül eden fesat şebekesinin âlem-i İslâmdan nefiy ve ihracına Risale-i Nurca verilen karar infaz edilmiştir' diyor. Ama ortalık kâfir dolu. Nerde infaz?'

Orada birden aklıma geldi. Dedim ki: 'Bir doktor kansere karşı bir ilaç bulsa dese ki 'benim bu ilacım kanseri yeryüzünde bitirmiştir.'O böyle diyor ama o ilacı alan mı kurtulur, almayan mı? Alan kurtulur. Risale-i Nur'da böyle bir ilaç ama onu ancak okuyan böyle hastalıklardan kurtulur. Alıp okumayan kurtulamaz. İlaç bulunmuş ama, biz acaba pazarlayabiliyor muyuz?'

Bu cevabım oradaki cemaatin de çok hoşuna gitti. Teşekkür ettiler."

Biz de, Risale-i Nur'un bu zamanın manevi bir ilacı olduğuna dair üç söz nakledelim istedik.

'Esrar-ı Kur'âniyeye ait yazılan Sözler, şu zamanın yaralarına en münasip bir ilâç, bir merhem ve zulümatın tehacümatına maruz heyet-i İslâmiyeye en nâfi bir nur ve dalâlet vâdilerinde hayrete düşenler için en doğru bir rehber olduğu itikadındayım.' Bediüzzaman

'Bu enharda öyle azîm şifalar var ki, hastalar içse, her türlü devayı içinde bulurlar. Yaralılar içse, bin türlü yaralarına merhem bulurlar. İhtiyarlar içse, hayat-ı ebediyenin civanmerd gençlerinden olurlar. Tazeler içse, saadet-i dâreyni bir anda elde ederler.' Hüsrev Altınbaşak

'Evet, Risale-i Nur, o tahribatı Kur'ân'ın elmas hakikatleriyle ve Kur'ân-ı Kerimdeki en kısa ve en müstakim bir tarikle tamir ve o yaraları, Kur'ân-ı Hakîmin eczahâne-i kübrasındaki edviyelerle tedavi ediyor ve edecektir.' Zübeyir Gündüzalp 

0 Yorumlar

Yorum yapın

Yorum yapmak için giriş yapın.