

Ders: 10. Söz (1. Ve 11. Hakikatler)
İzah: Mehmed Kırkıncı Hocaefendi
* Bu kâinatta gözle görülen bir Rububiyet kapısı var. Rububiyet; Cenab-ı Hakk'ın bir şeyi yarattıktan sonra terbiye ederek kemal mertebesine getirmesi demektir. Mesela bir çekirdeği yaratıyor, terbiye ede ede bir ağaç haline getiriyor. Ağacı da terbiye ediyor, meyve verdiriyor. Toprağı terbiye ediyor, bu kadar sayısız bitkiler, ağaçlar vücuda getiriyor, hayvanlar meydana getiriyor.
Şimdi düşünelim, şu cemaat yüz sene önce hep topraktı. Her gün ne kadar insan ve hayvan doğuyor, hepsinin aslı bir katre su.
*Üstad hazretlerinin şu sözü çok hayretimi celb ediyor; "iki kutbun dairesindeki hesab rakamlarına sıkışmayan bir nihayetsiz uzaklık içinde"(Şualar s: 106 )
Kuzey kutbu ile güney kutbu arasında bir çizgi çekin. Üzerine rakamlar yazın. Çıkan sayıyı havsalamız almaz. İşte o sayı ne kadar büyükse kâinat ondan daha büyük. Kâinat ne kadar büyük olursa olsun, nihayeti var. Ama Allah'ın kudretinin nihayeti yok.
Not; Bu hususu ifade sadedinde bir şair şöyle demiş;
"Büyüksün ilahi büyüksün, büyük!
Büyüklük yanında kalır pek küçük"
Hz. Mevlana'da şöyle buyurmuş;
Ger cihân pîşet büzürg ü bî bûnist
Piş-i kudret zerre-i mi dânkî nist
"Dünya senin nazarında büyük ve nihayetsiz görünse de, kudret-i İlahiye karşısında bir zerre bile değildir."(Salih Okur)
*Gecenin gelmesi bir nimet, gitmesi de bir nimet. Gündüz de öyle. Gelse, gitmese bir dert, gitse gelmese, ayrı bir dert.
*Hadis-i Şerifte; "Allah vardı, onunla beraber başka hiçbir şey yoktu" buyruluyor. Cenab-ı Hak bütün güzelliklerin membaı. Hani bir söz vardır; "Güzele ayna lazım" Cenab-ı Hak da kendi güzelliğini bir aynada görmek ve göstermek istedi, kâinatı, mahlûkatı ve insanı yarattı.
*Her birimiz Cenab-ı Hakka bir aynayız. Ama aynalar arasında farklar var.
Elimizdeki bir ayna güneşi ne kadar gösterir?
Ya Karadeniz kadar bir ayna?
Bir de okyanus kadar bir aynanın güneşi aksettirmesini düşünelim. Güneşin aklı fikri olsa hangisini daha çok sever, elbette okyanus büyüklüğündeki aynayı. Şimdi o okyanus büyüklüğündeki aynayı faraza buz dağlarına yöneltsek, güneşten aldığı ışınlarla buz dağlarını eritmez mi? Eritir. İşte Asr-ı Saadette Cenab-ı Hakkın kemal ve cemalinin en parlak en büyük aynası olan Zat-ı Ahmediyye(asm) o Şems-i ezeliden aldığı feyiz nurlarıyla Cahiliyye buzullarını eritti. Kur'an güneşi ile, İslam'ın ab-ı hayat çeşmesi ile her biri meyveli ağaç olan Ashab-ı kiramı yetiştirdi.
*Dünyada en çetin şey insan terbiyesi..
*11. Hakikat, Bab-ı İnsaniyet..İsm-i Hakkın cilvesi..
Hak ismi sadece insanda tecelli etmiş. Buna şöyle bir misal vermek istiyorum. Cenab-ı Hak bu dünyayı yarattığında önce bitkileri halk etti. Bitkilerden başka bir şey yaratmasaydı, bu zamana kadar bitkiler gelseydi olur muydu? Olmazdı, abes olurdu.
Sonra hayvanlar yaratıldı. Dünyada bitkiler ve insanlar devam etseydi, insanlar yaratılmasaydı bir manası olur muydu? Olmazdı, eksik olurdu.
Sonra insan yaratıldı. Ehh işte o zaman her şey yerli yerine oturdu. Dünyanın yaratılmasının hakkı verildi.
*Cenab-ı Hak kâinattaki her şeyi insanı nazara alarak, onun faydasını gözeterek yaratmış. Yani merkez nokta, mihrak nokta insan. Yoksa hoş dağlar insanlar için yaratılmış, insanlar dağlar için değil, bağlar insan için, insanlar bağlar için değil, bitkiler , hayvanlar ve hakeza her şey öyle..
*Halık ismini tecellileri mikroptan gergedana vesaire bitki ve hayvanata kadar tecellileri var. Ama en kemal tecelli insanda. Alim ismi de, öyle ve hakeza diğer isimler de..
*Üstad bir yerde dünyayı anlatırken der ki; "Hususan benim gibi nefs-i emmareyi taşıyanlara şu dünya çok gaddardır, mekkârdır. Bir lezzet verse, bin elem takar çektirir. Bir üzüm yedirse, yüz tokat vurur. (Lem'alar s: 129 )
*İnsan ahsen-i takvimde yaratılmış, mesela eli ahsen, yüzü ahsen, hatta oturuşu bile ahsen..
*Hayat o kadar büyük bir nimet ki, kime gelmişse öpmüş başına koymuş. İşte bir küçük böcek veya hayvan.. Hayatından o kadar memnun ki, insanı görse "bu hayatı elimden alacak" diye kaçıyor. Ama her şeyin olduğu gibi hayatın en güzel derecesi de insanda. Ama çoğu kimse bu hayatı verenden maalesef gaflet içerisinde..
*Senelerce evvel bir Rus mütefekkirin bir sözünü okumuştum; "yeter ki bu hayat benim elimden alınmasın, ben karların, buzların altında yaşamaya razıyım." İşte hayatın kıymeti.. Bu sözü okuyunca dedim ki; "ulan serseri, gel iman et de, buzların altında değil, cennette yaşa."
Üstad da Asa-yı Musa'da diyor ki; "Hattâ Onuncu Söz'de işaret edildiği gibi, bir zaman -küçüklüğümde- hayalimden sordum: "Sana bir milyon sene ömür ve dünya saltanatı verilmesini, fakat sonra ademe ve hiçliğe düşmesini mi istersin? Yoksa bâki fakat âdi ve meşakkatli bir vücudu mu istersin?" dedim. Baktım, ikincisini arzulayıp birincisinden "ah" çekti. "Cehennem de olsa beka isterim" dedi." (Asa-yı Musa s: 40 )
*Emanet-i Kübra Allah'ı bilmektir. Yani "benim cüz'i bir görmem var. Demek ki Allah'ın görmesi var ki bana görmeyi vermiş. İşitiyorum, Cenab-ı Hakk'ın işitmesi var ki bana vermiş. Hayatım var, demek Cenab-ı Hakk'ın hayatı var ki bana vermiş ve hakeza..
Yorum yapmak için giriş yapın.
0 Yorumlar